4BvH. Sultanahmet haberleri ilk sayfaArama Sonuçları GENEL2539 Gün 0 Saat 49 dk. önce yayınlandı GENEL2540 Gün 1 Saat 52 dk. önce yayınlandı KÜLTÜR-SANAT2547 Gün 5 Saat 23 dk. önce yayınlandı ASAYİŞ2568 Gün 23 Saat 48 dk. önce yayınlandı GENEL2602 Gün 3 Saat 51 dk. önce yayınlandı GENEL2612 Gün 17 Saat 15 dk. önce yayınlandı GENEL2612 Gün 17 Saat 16 dk. önce yayınlandı ASAYİŞ2627 Gün 1 Saat 23 dk. önce yayınlandı GENEL2634 Gün 5 Saat 56 dk. önce yayınlandı POLİTİKA2635 Gün 17 Saat 40 dk. önce yayınlandı
İçeriğe atla Ulus semtinde Ulucanlar caddesinde, Mimar Sinan meydanındadır. Giriş kapısı üzerindeki yazıtta, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1566 yılında, Anadolu Beyliği yapan, Cenabi Ahmet Paşa tarafından, Mimar Sinan’a yaptırıldığı yazılıdır. Klasik Osmanlı mimarisinin, Ankara’daki tek temsilcisidir. Caminin pencereleri üzerindeki yazıtta 1883 yılında, Abdülaziz Zadeeseyit El-Hac Ahmet ve 1887 yılında da, Ankara Valisi Ağabettin Paşa 1843-1908 tarafından, caminin onarımının yaptırıldığı yazılıdır.
İstanbul Süleymaniye Camii Süleymaniye semti, Fatih ilçesinde, Süleymaniye Cami ve külliyesi çevresinde, İstanbul’da üçüncü tepe üstünde bulunmaktadır. Osmanlı döneminde, önemli bir bilim ve ticaret merkezi olan bölge, günümüzde de birçok tarihi ve turistik eseri barındırmaktadır. Semt ismini 16 yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Süleymaniye Cami ve külliyesinden almıştır. Öte yandan, efsanelere göre Hz Süleyman, eşi Şemsiye için burada bir saray yaptırmıştır. İstanbul Süleymaniye Camii Kayserili Ahmet Paşa Konağı Kayserili Ahmet Paşa Konağı İstanbul Suriçi, Fatih Süleymaniye Mahallesi Kayserili Ahmet Paşa Sokağındadır. Ahmet Paşa Bahriye Nazırı olarak Sultan Abdülaziz’in hal’edilmesi olayına karışmış ve Dolmabahçe önüne savaş gemileri göndermişti. Konak 19 yüzyıl yapısıdır ve 1806-1878 yılları arasında yaşayan ve 1873 yılında Bahriye Nazırı olan Ahmet Paşa’ya aittir. Ahmet Paşa er olarak katıldığı donanmada zekası ve yetenekleriyle kısa sürede amiral olmuş ve Kırım Savaşına, Karadeniz filosu komutanı olarak katılmıştır. 1855 yılında Kırım Sivastopol şehrinin alınmasında önemli rol oynadığı için vezirlikle ödüllendirilmiştir. 1873 yılında Bahriye Nazırı olmuş ve ardından Kaptan-ı Derya olmuştur. Bahriye Nazırı iken, Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesi olayında, donanma gemilerini Dolmabahçe Sarayı önüne göndermiş ve bunun üzerine takip eden dönemde, Sultan II. Abdülhamit tarafından görevden alınmış ve Tuna valiliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. 1877-1878 yılı Osmanlı-Rus savaşında, Rusçuk muhafızı olarak görev yaparken yaşlılık ve hastalık nedeniyle İstanbul’a dönmesine izin verilmiştir. Konak önemli bir kültür varlığıdır. Şehir içi büyük konutlar için önemli bir örnektir. Eskiden bu tip konaklara, İstanbul’da birçok semtte rastlanırken, günümüzde çok nadirdir. Yapı Osmanlı mimari tarzının, 19 yüzyılda moda olan ampir tarzının örneğidir. Kagir bir bodrum üzerine oturan ahşap binadır ve iç süslemelerinde, Batı tarzı hakimdir. Zemin kat üstünde, aynı plana sahip iki kat daha bulunmaktadır. Evet, bu nadir bina, yıkılmak üzere iken son anda kurtarılmış ve restore edilmiştir. İstanbul Süleymaniye Camii Süleymaniye Külliyesi İstanbul Süleymaniye Camii Süleymaniye Külliyesi Süleymaniye Külliyesi Süleymaniye Külliyesi cami, medreseler, kütüphane, hastane, Sıbyan mektebi, imaret, hamam, hazire ve dükkanlardan oluşmuştur. İstanbul külliyeleri içinde, Fatih Külliyesinden sonra ikinci büyük külliyedir. Tarihçi Peçevi’ye göre Külliye inşaatında 1713 Müslüman olan toplam 3523 işçi çalıştı. İnşaat için yaklaşık 3200 kilo altın harcandı. İşçi sayısı, yazın günlük 2000 kişiye ulaşıyordu. İstanbul Süleymaniye Camii Süleymaniye Cami Osmanlı imparatorluğunun en ihtişamlı yıllarında Kanuni Sultan Süleyman, bu ihtişama yaraşır bir cami yaptırmayı arzu eder. Düşündüğü bu yapıt, günümüzdeki “Şehzade Cami” olarak bilinen camidir. Ancak çok sevdiği Şehzadesi Mehmet ölünce, camiyi onun adına tamamlatır. Ancak içindeki özlem bitmemiştir. 1550 yılında bir rüya görür. Rüyasında Peygamberimizi görür ve Peygamberimiz, Süleyman’a camiyi nereye yapacağını, kaç kubbeli olacağını, mihrap ve minarenin nasıl olacağı gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatır. Heyecan içinde uyanan Süleyman hemen mimar başı Sinan’ı çağırttırır. Kanuni, Sinan’a gördüğü rüyayı anlatır. Bugünkü Süleymaniye camisinin bulunduğu yere gelinir. Ancak Süleyman, bazı ayrıntıları unutmuştur ve o ayrıntıları Mimar Sinan tamamlar. Kanuni buna şaşırır ve “Mimar başı haberli gibisin” der. Sinan “Sultanım siz peygamberimizle yürürken ben hemen arkanızdaydım” der. Süleymaniye Cami Külliyesi İstanbul’un üçüncü tepesinde, bu tepenin Haliç’e bakan yamacındadır. Böylece, şehrin birçok yerinden görüldüğü gibi, kendisinden görünen manzara da oldukça geniştir. Cami Kanuni Sultan Süleyman tarafından, 1551-1557 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Mimar Sinan, eserin kalfalık dönemi eseri olduğunu belirtir. Süleymaniye, Ayasofya’ya erişmek ve belki de onu aşmak için yapılmış bir girişimdir. Zaten, planı da ona oldukça yakındır. Boyut açısından Ayasofya’dan küçük kalmasına rağmen, estetik açıdan, muazzam bir mimari eser olarak, dünyanın en güzel anıtları arasında yer almıştır. Temel Temel atma töreni, 13 Haziran 1550 tarihinde yapılmıştır. Bu gün devletin ileri gelenleri, zamanın uleması, din adamları toplanmıştır ve Kanuni atlı olarak inşaat yerine gelir. Koyunlar ve koçlar kurban edilir. Seçilen uğurlu zaman geldiğinde ise, Sultanın emriyle dönemin önemli din adamı Şeyhülislam Ebusuud Efendi, mihrap temeline ilk taşı koyar ve inşaat başlar. Temel birkaç yıl süresince kazılır ve 15 metre derinliğe inildikten sonra zemine, demirli büyük kazıklar kakılıp, kireç ve horasan ile moloz taşından bir rıhtım bina yapılır. Binaya gerekli sağlamlığı verebilmek için, özel bir şekilde hazırlanmış olan ayaklar üzerine, kemerler örülerek bir nevi sarnıç inşa edilir. Yeryüzüne çıkmaya 3 metre kala taştan temeller örülmeye başlanır. İçten dışa, alttan yukarıya doğru ilerleyen inşaat, kemerlerin örülmesi ve örtü sisteminin kapatılmasıyla tamamlanır. Evliya Çelebi, caminin temelinin 3 yılda atıldığını ve daha sonra 1 yıl beklendiğini söyler. Çünkü, şehirdeki depremlere karşı dayanıklılığı sağlamak için, caminin temeli atıldıktan sonra, temelin tam olarak oturmasını sağlamak için bir yıl beklenmiştir. Böylece Sinan’ın kendi söylemiyle “kıyamete kadar yıkılmayacak” bir cami ortaya çıkmıştır. Zaten yapılışının üstünden uzun yıllar ve birçok deprem geçmesine rağmen, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak olmamıştır. Kapılar Camide dış avlunun imaret kapısından girildiğinde bir saray cephesi görünüşüyle taç kapı belirir. Bu taç kapı mimari kuruluşu, süslemeleri ve kitabeleriyle göze çarpar. Kapının alınlığı saray nakkaş hanesinde hazırlanan örneğe göre yapılmış olup 16 yüzyıl natüralist çiçek üslubu hakimdir. Avlu kapısı ve cümle kapısı arasındaki bölümlerde mermer laleler, mermer zincirlere asılı avizeler bulunmakta iken, günümüzde sadece bağlantı yerleri görülmektedir. Zemini mermerle döşeli iç avlunun 3 kapısı vardır. Bunlardan biri kuzey-batı kapısı ve diğer ikisi ise kuzey-doğu ve güney-batı kapılarıdır. Caminin iç kısmına üç kapıdan girilir. Bunlar iç avludan girilen “Cümle kapısı” ve mihrabın sağında ve solundaki batı ve doğu “harim” kapılarıdır. Evliya Çelebi hünkar mahfilinin altına açılan kapının “Hünkar kapısı” ve bu kapının karşısındaki kapının ise “Müezzin kapısı” olduğunu yazmıştır. Dış avluda minareye girişi sağlayan kapılar kuytuda bırakılmıştır. Cami minareleri, tek sütunun desteklediği bir çatıyla sevimli bir portik halinde sunulmuştur. Caminin ana giriş kapısıyla iç avluya girilen kapı mimari ve süsleme bakımından oldukça farklıdır. Cami kapısı ve yan kapıların kilit ve halkalarının altın ve gümüş görünümlü olduğu ifade edilmiş, satın alınan 95 okka fildişiyle, bu kapıların kanatları ve cami içinde bulunan dört dolabın kapak süslemeleri yapılmıştır. Cami kapısı Baş marangoz yani Ser Neccar usta Ahmet eseridir. İstanbul Süleymaniye Camii Kubbe İstanbul Süleymaniye Camii Kubbe Kubbe Ayasofya ile mukayese edilmesindeki en büyük gösterge, caminin kubbesidir. Dört fil ayağı üstüne oturan caminin kubbesinin çapı metre ve yüksekliği ise metredir. Yani, Ayasofya’nın kubbe boyutlarını geçememiştir. Ayasofya’dan farklı olarak, ana kubbe, ikisi büyük, beşi küçük yedi yarım kubbeyle desteklenmiş ve 30 küçük kubbeyle çevrelenmiştir. İç ve dış kubbeler arasında 2-3 metreyi bulan yer yer boşluklar vardır. Bu boşluklar havayı mevsimlere göre dengede tutması yanında, ana kubbeye geçişi sağladığı gibi akustik içinde önemli rol oynamaktadır. Kubbenin ve üst kagir kabuğun yaklaşık 1000 ton ağırlığındaki yükü iki yarım kubbeyle ve fil ayaklarıyla temele iletilmiştir. Kubbenin hafif olması için özel tuğlalar imal edilmiş ve kubbenin yapımında bu tuğlalar kullanılmıştır. Caminin büyük kubbesini 4 büyük kırmızı granit yekpare sütun yani fil ayağı taşımaktadır. Ayaklar 6 x 5 metrelik, küfeki taşından örülmüş payeler üzerine oturmaktadır. Küçük bir caminin alanını kapsayacak büyüklükte olan bu ayaklar ustalıkla ve zarif görünecek şekilde inşa edilmiş, ön ve arka cephelerine mihrap şekilleri verilmiştir. Yükseklikleri metre, çapları metre olan ve yaklaşık 30’ar ton oldukları hesaplanan bu 4 fil ayağının her biri 8000 ton yükü temele iletmektedir. Bu dört ayak Mimar Sinan tarafından, Cihanyar- Güzin yani dinin dört direği Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman ve Hz Ali’ye armağan olarak sunulmuştur. Fil ayaklarının yanlarında bulunan sütunlar farklı yerlerden getirilmiştir. Sinan tarafından söylendiğine göre; bu sütunlar, bütün ülke taranarak çeşitli yerlerden getirilmiştir. Bir sütun Lübnan Bekaa vadisinde bulunan Baalbek-Jupiter Tapınağından, bir diğeri Mısır’ın İskenderiye şehrinden, diğerleri de Topkapı Sarayı ve Vefa semtinden getirilmiştir. Hatta Ayasofya’nın bazı sütunlarının da, yapılış döneminde Hz Süleyman’ın yaptırdığı tapınaktan getirilmiştir. Kubbe kasnağında 32 pencere vardır. Mimar Sinan, gün ışığı bu pencerelerden girdiğinde oluşan görüntüyü “Azrail ın kanatlarına benzetir. Kubbenin derin anlamlarından birisi de “vahdette kesret, kesrette vahdet” yani “ Tek olan Ahlah’a varıp ondan teferruata dönüşü” sembolize eder. Kubbe okunan Kuran-ı Kerimleri ve duaları müminlere aksettirmek görevindedir. Sinan, restore ettiği Ayasofya’da, kemerli yan duvarların zayıflığını gözlemleyerek, özel bir istifleme tarzı uygulamıştır. Kubbenin dört köşesinde, payelerin dıştaki devamı olan dört sekizgen kule, yarım kubbelerin altında çeyrek kubbeler vardır. Caminin duvarlarını oluşturan taşlar, birbirlerine içten demir kenetlerle bağlanmış ve bu kenetlere eritilmiş kurşun dökülmüştür. İç mekanda, genişlik duygusu kusursuzdur ve büyük bir sadelik vardır. Payandaların içeri taşan kısımları, sütunlar üstüne oturan kemerlerle bağlanmış ve böylece yan nefler oluşturulmuştur. Mihrap İki kabartma oluklu ve altın yaldız kaideli sütunlarla tek parçalı olarak yapılan mihrap çini dekorlar arasında yükselir. Yapısı sadedir. Mihrap en iyi mermerlerden Konyalı Yahya tarafından yapılmış ve 1554 yılında tamamlanmıştır. Mermer mihrabı çevreleyen çiniler, 746 tanedir. Evliya Çelebi mihrabın iki yanında bulunan ve adam boyu yüksekliğindeki altın yaldızlı iki bakır şamdanın büyük mumlarının, her gece yandığını ve bu mumların onbeş basamaklı bir merdivenle çıkılarak yakıldığını yazar. Minber Minberin tasarımı bizzat Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Caminin estetiğine uygun olarak inşa edilen minber mermer işçilik ürünüdür. Minber aleminin, altın sikkelerle yaldızlandığı ve minber köşkünün altın varak kaplı bir askı topu olduğu belirtilmektedir. İstanbul Süleymaniye Camii Hünkar Mahfili Hünkar Mahfili Mihrabın sol yanında, caminin doğu köşesindedir. Burası, granit ve mermerden yapılmış 8 sütuna dayanmaktadır. Buraya yan balkondan geçiş olduğu gibi, dışarıdan ayrı bir kapıdan da girilebilir. Müezzin Mahfili Minberin hemen arkasında, 18 mermer sütun üstüne kurulmuştur. Mermer işçiliği, oldukça güzeldir. Evliya Çelebi burayı “Cennet Mahfili” diye anlatır. Bu benzetme, burada geçmişte var olduğu düşünülen bir süslemeye atıfta bulunmaktadır. Kütüphane Müezzin mahfilinin sağında, madeni şebekeden çevrilmiş bu bölüm uzun süre kütüphane olarak kullanılmıştır. Bu kütüphane Sultan I. Mahmut ve Sadrazam Mustafa Paşa döneminde yapılmıştır. Bu bronz kafesli bölüm 18 yüzyıl Türk maden işçiliğinin güzel bir örneğidir. 19 yüzyılda, bu parmaklık, Ahmet Vefik Efendi tarafından onarım yapılarak yenilenmiştir. Vaaz Kürsüleri Cami içinde, ahşap işçiliği bakımından önem kazanan iki vaaz kürsüsü vardır. Ayrıca fil ayaklarına bitişik, 3 mermer kürsü daha vardır. Mermer ve granit direklere dayalı bu yerlerde, Osmanlı döneminde ilim adamlarının halka islam hukuku, tefsir ve tasavvuf dersleri verdiği söyleniyor. Çeşmeler Evliya Çelebi giriş yönündeki iki ayakta bulunan çeşmelerden bütün cemaatin su içtiğini belirtmiştir. Üst Mahfiller Camide, mekanı üç yandan çevreleyen üst mahfillerde Sultanın maiyetinin namaz kıldığı bilinmektedir. Evliya Çelebi caminin üst hazine maksurelerinde de değerli malların saklandığını yazar. İstanbul Süleymaniye Camii Akustik Akustik Caminin en önemli özelliklerinden birisi de akustiğidir. Sinan caminin akustiğinin mükemmel olması ve seslerin caminin her köşesinden duyulması için kubbenin çevresine ve caminin çeşitli yerlerine, içi boş 50 cm boyunda, 64 tane küp yerleştirmiştir. Bu küpler Anadolu’da kullanılan turşu küpleridir. Bunlar ağızları aşağıya bakar vaziyette, ana kubbenin çevresindeki duvarlara yerleştirilir ve küplerin araları da yumurta akıyla sıvanır. Ayrıca sesin düz yüzeylerle karşılaşmaması için duvarlarda gerekli hareketlilik sağlanmış, sütunlar bunu engellemeyecek şekilde oturtulmuş ve büyük desteklerin yüzeylerine nişler oyulmuştur. Akustik konusunda bir söylenti vardır. Sinan caminin akustiği konusunda çok zaman harcar ve inşaat süresi uzar. Sinan’ı çekemeyen kişiler, Kanuni Sultan Süleyman’a Sinan’ın camide keyfine baktığını ve hatta cami içinde nargile tüttürdüğünü iletirler. Bunun üzerine, sinirlenerek camiye giden Kanuni, Sinan’ı nargile içerken görür, ancak Sinan bu durumu şöyle açıklar; “Nargilenin içinde tütün yoktur, sadece suyunun fokurdama sesinin camide nasıl duyulduğunu anlamaya çalışıyorum” Bu sırada, yani içeride nargile fokurdatırken, işçilerde, borular yolu ile bu sesi dinlemektedir. Yeri gelir, bazı yerler yıktırılır ve yeniden yaptırılır. Yani, olay tamamen Sinan’ın bir akustik yaratma çalışmasıdır. Yine akustiğin sağlanması, zeminden sesin yansıtılması için tuğlalardan boşluk bırakılmıştır. Sonuç olarak caminin içinde mikrofon kullanmadan verilen vaazın duyulması sağlanmaktadır. Havalandırma Mimar Sinan yer altında bir takım yollar kazdırıp üzerine kemerler yaptırmıştır. Bu yollardan caminin içinden dışarıya, Süleymaniye’nin bütün yan yapılarına su dağıtan depolara gidilir. Bu yollar cami içinde, devamlı temiz hava bulundurmak için yapılmıştır. Caminin tabanının orta kısmında bulunan bu yollar üzerinde tahta kapaklar bulunur. Böylece aşağıdan gelen hava aracılığıyla, cami yazın devamlı serin ve kışın sıcak olmaktadır. Vitraylar Caminin içinde en göz alıcı yer mihrap duvarındaki 16 yüzyıl Türk motifleriyle süslü vitraylardır. Bu vitraylar Sarhoş İbrahim adıyla bilinen, dönemin ünlü cam ustası tarafından yapılmıştır. İstanbul Süleymaniye Camii Hatlar İstanbul Süleymaniye Camii Hatlar İstanbul Süleymaniye Camii Hatlar Hatlar Caminin iç ve dış kısmında ve avlu kapılarında bulunan yazılar, büyük bir emek ürünüdür. Devrin kültür ve değer yargılarının ve sanat anlayışının sembolüdür. Bu yazılar, dönemin meşhur hattatı Hattat Ahmet Karahisari ve Hasan Çelebi tarafından yapılmıştır. 1869 yılında, iç mekanın yeniden süslenmesinde yazılar Abdülfettih Efendi tarafından yazılır. Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiştir. Yazıların bir kısmı çiniler üstüne, bir kısmı farklı renklerdeki zemin üzerine yazılmıştır. Bir bölümü kapılara işlenmiş, bir bölümü de mermer üzerine kabartma yapılarak yazılmıştır. Değişik ebat ve karakterlerde yazılan yazıların büyük bölümü ayet-i kerime ve kalan bölümü hadis-i şerif ve muhtelif dini yazılardır. Yazılar bulundukları zeminle, anlam bakımından tam bir ahenk içindedir. Mihrabın iki yanındaki pencereler üstünde bulunan çini madalyonda “Fetih Suresi”, caminin ana kubbesinin ortasında ise “Nur Suresi” yazılıdır. Nur Suresi aşağıdan okunacak şekilde büyük harflerle yazılmış ve bu durum, yazının sanatsal değeri ve inceliğinden bir şey kaybettirmemiştir. İstanbul Süleymaniye Camii Hava Akımı Hava Akımı Cami ilk yapıldığında iç mekan aydınlatması için elektrik olmadığından 275 adet kandil ve bunlara ek olarak mihrabın iki yanına yerleştirilmiş dev mumlar kullanılıyordu. Pencerelerden gelen hava akımlarını hesaplayarak, kandillerin isinin belirli bir noktada toplanması, Sinan’ın başka camilerde elde ettiği şaşırtıcı başarıları arasındadır. Camideki kandil ve yağ lambalarından çıkan isler ana giriş kapısı üzerindeki odada toplanmış ve mürekkep yapımında kullanılmıştır. Bu is odasında dışarıya yani caminin içine açılan iki pencere vardır. Bunlardan bakıldığında birinde “Allah” ve diğerinde ise “Muhammed” yazılı levhalar görülür. İsten elde edilen mürekkep, normal mürekkebe nazaran çok daha dayanıklıymış. Kağıt tamamen yok edilmeden, bu mürekkebin silinmesi mümkün değilmiş. Deve kuşu yumurtaları Sinan bu büyüklükteki bir camiyi örümcek ağlarından korumak için caminin çeşitli yerlerine ve özellikle avizelerde bulunan kandil çanaklarının aralarına, aşağıdan da görülecek şekilde, Afrika’dan getirttiği yaklaşık 300 deve kuşu yumurtası yerleştirmiştir. Deve kuşu yumurtası örümcekler, böcekler ve hatta akrepler tarafından sevilmez ve bu tür haşarat camiden uzaklaşırmış. Söylenenlere göre kurumuş deve kuşu yumurtası insanın hissetmediği ancak akrep, örümcek gibi haşeratı uzak tutan bir koku yaymaktadır. Yıllar boyunca bu yumurtalardan çalınan ve kırılanlar olmasına rağmen, halen ilk günkü gibi asılı olduğu yerde bulunanlar görülür. İlk asıldığında 300 tane olan yumurtalar günümüzde 30 kadar kalmış, bunlar da karararak renkleri kahverengiye dönüşmüştür. Ölçüler Caminin içindeki ölçüler ebcet hesabına göre hesaplanmıştır. Mesafeler ölçüldüğünde bütün mesafelerin “ebcet” hesabı ile “Allah” isminin katları olduğu, minare yüksekliği, kubbe çapı gibi bazı uzunluk ve açıların birbirlerine orantılandığında “pi” sayısı ya da dünya ekseninin eğim açısı olan 23 rakamı gibi rakamların verildiği görülür. Kabe’ye yakın iki minarenin arasındaki uzaklık 92 arşındır ve bu ölçü “Muhammed” ismini ifade eder. İran Şahı Bir söylentiye göre caminin yapılışı sırasında temellerin iyice oturması için bir duraklama olmuştur. Zamanın İran Şahı, küstah bir tavırla “Satıp da camiyi bitirin” diye mücevher yollamıştır. İyice sinirlenen Kanuni bunları un ufak edip caminin harcına karıştırmak üzere Sinan’a vermiştir. Paraları ise, şehirdeki Yahudilere dağıttırmıştır. Şahın gönderdiği yardımların kanıtı Şah Tahmasp’ın karısı Sultanım’la mektuplaşan Hürrem Sultan, şahın cami için gönderdiği yardımlara teşekkür etmesinden anlaşılır. Mimar Sinan, caminin mimari ve teknik özellikleri hakkında bilgi vermezken, caminin yapımında kullanılan malzemeler ve harcanan paralarla ilgili çok ayrıntılı kayıtlar tutmuş ve bu kayıtlar günümüze kadar ulaşmıştır. Yani, dönemin özellikleri hakkında çok somut bilgiler vardır. Öte yandan, İran Şahı tarafından gönderildiği iddia edilen mücevherler neden Kanuni tarafından geri iade edilmemiştir? Çünkü mücevherler cami yaptırmak üzere kurulan vakfa bağışlanmıştır ve Kanuni’nin malı değil, vakfın malıdır. Bu yüzden, Kanuni bu yardımları geri gönderememiştir. Minareler Dört minare avlunun dört köşesinde yükselir. Camiye bitişik olan ikisinde üçer, uçtakilerde ikişer şerefe vardır. Üçer şerefeli minarelerin yüksekliği 76 metre, ikişer şerefeli minarelerin yüksekliği ise 55 metredir. Minareler örülürken, taşlar birbirine demir kemerle tutturulmuş, taş ve demirin birbirine kenetlenmesini sağlamak için, bağlantı yerlerine kurşun dökülmüştür. Toplan on olan şerefe sayısı Süleyman’ın onuncu Osmanlı Padişahı, dört minare ise İstanbul’da hüküm süren dördüncü padişah olduğunu simgelemektedir. İran Şahı tarafından kullanılan mücevherler, Kanuni Sultan Süleyman’ın emri üzerine parçalanarak o anda yapılmakta olan minarelerden birinde kullanılmıştır. Bu minare günümüzde “Cevahir Minaresi” olarak bilinir. Bu minare, üç şerefeli minarelerden doğuda olanıdır. Öte yandan, Evliya Çelebi, ne zaman güneş çıksa bu minarenin parladığını ancak net olarak mücevherlerin hangi minarenin harcına karıştırıldığının bilinmediğini yazar. Avlu Avlu revaklarında somaki, granit ve mermer kullanılmıştır. İç avlu beyaz harem isimli, beyaz mermerden inşa edilmiştir. Şadırvan Cami iç avlusunun ortasında, dikdörtgen şekilli ve bitkisel motifli bir şadırvan vardır. Şadırvan havuzunun içinde iki fiskiye bulunur. Söylenenlere göre, şadırvan o devrin şartlarında kısmen Bizans kanalları kullanılarak Istıranca derelerinden getirilen suyu kule prensibiyle hava akımı oluşturarak, oksijenle arıtan tarihin ilk içme suyu ha
Sultan Ahmet Cami Kurucu, Tasarımcı, Mühendis Adayı, Yerel Rehber Keşfetmeye Devam Et 27/02/2022 Yerebatan Sarnıcı Basilica Cisterna 26/02/2022 Ihlamur Kasrı Zamanda Yolculuk 01/02/2021 Niğde Gümüşler Manastırı Gezi Rehberi 02/01/2021 Habib-i Neccar Cami Anadolu’da İlk Cami 22/12/2020 St. Pierre Kilisesi Dünyanın İlk Kilisesi 22/10/2020 Kocaeli’de Gezilecek Yerler Kocaeli Gezi Rehberi 14/10/2020 Fotoğraflarla Dört Mevsim Ovacık 10/10/2020 Van Gölü Havzasının Rengarenk Sakinleri 25/09/2020 Likya Yolu yürüyüşü – Dünyanın en güzel yürüyüş rotası 13/09/2020 Karadeniz’in gizli cennetleri bir bir keşfediliyor Gülderen Şelalesi
sultan ahmet camii gezi yazısı